Savaş alanı artık tanınmaz haldeydi. Toprak kırmızıya bulanmış, hava külle ağırlaşmış, gökyüzü yarıklarla dolu karanlık bir uçuruma dönmüştü. Çukurun kenarında yükselen dev gölge—Mersobahis—uzun yılların uykusundan yeni uyanmış bir kabus gibi kıpırdıyordu.
Gövdeden fırlayan binlerce göz, binlerce yaratığın anısını taşıyordu. Her göz, aynı anda farklı korkular gösteriyor, bakanların aklını bozmaya çalışıyordu.
Yine de bir kişi, çukura doğru yürüdü.
Sanki korku onun için artık bir yabancıydı.
Adanın Seçtiği Savaşçı
Bu kişi, savaşçılar arasında sessiz kalan, en sona tutunan genç bir adamdı. Savaş boyunca dostlarını, kardeşlerini, şehrini kaybetmişti. Adı savaş alanında unutulmuştu, ama içinde kalan öfke daha da büyümüştü.
Elinde kırık bir mızrak, başka silahı yoktu.
Yine de yürüdü.
Yere her adım attığında, çukurdan yükselen sıcaklık yüzünü yakıyor, nefesini kesiyordu. Fakat geri dönmedi.
Mersobahis onu fark etti.
Gölge devinin binlerce sesi, aynı anda tek bir cümleyi söyledi:
“Kim… cesaret eder?”
Adam durmadı.
Yürümeye devam etti.
“Karanlığın kalbine, kim adım atar?”
Adam mızrağını sıkıca kavradı.
Gözlerinde bir parça bile korku yoktu.
“Kim… beni uyandırdığı için bedel ödemek ister?”
Adam nihayet çukurun kenarında durdu ve konuştu:
“Ben.”
Sadece bu kelime, savaş alanındaki rüzgârı bile susturdu.
Karanlığın Bakışı
Mersobahis’in gövdesi kabardı, karanlık kıpır kıpır hareket etti. Dev yaratığın gövdesinden çıkan yüzler aynı anda çığlık attı.
Ardından koca bir el, adama doğru uzandı.
Bu el bir orman gibi geniş, bir gece kadar derindi.
Adam mızrağını kaldırdı, ama bu saldırıyı durduramayacağını biliyordu.
Bu bir güç savaşı değildi.
Bu bir irade savaşıydı.
Dev el adamın üzerine çökerken, adam gözlerini kapatmadı.
Geri çekilmedi.
Sadece bir şey söyledi:
“Bu ada… senin değil.”
El ona çarptığında yer sarsıldı.
Toprak yarıldı.
Beden savruldu.
Ama adam ölmedi.
Tam aksine… çukurdan yükselen beyaz semboller yeniden parladı.
O yaşlı büyücünün son büyüsü, adamın bedenine geçmişti.
Adamın derisi ışık saçmaya başladı.
Işık ile Gölgenin Çarpışması
Adam yeniden doğruldu. Artık gözleri beyaz bir alev gibi yanıyordu.
Mersobahis geri çekildi.
İlk kez… korku hissetmişti.
Adam mızrağını havaya kaldırdı ve bir savaş çığlığı attı.
Çukurdan yükselen ışıkla birleşen bu çığlık, gökyüzünü bile titrettti.
Mersobahis saldırdı.
Adam karşı koydu.
Işık ve gölge savaş alanının ortasında çarpıştı.
Her çarpışma dalgaları adayı sarsıyor, denizi yarıyor, gökyüzünü parçalara ayırıyordu.
Mersobahis’in binlerce gözü aynı anda kapandı.
Tek bir saldırıya hazırlandı.
Adam da aynı anda mızrağını ileri sürdü.
Karanlık ve ışık, tam savaş alanının ortasında bir kez daha çarpıştı.
Bu çarpışmanın sesi, adanın her köşesinde duyuldu.
Ve sonra…
Sessizlik.
Bir Anlık Sessizlik
Toz dindiğinde, çukurun kenarında tek bir siluet ayakta kaldı.
Adam.
Elindeki mızrak tamamen beyaz ışığa dönüşmüş, gözleri sönmüş ama bedeni hala dimdik duruyordu.
Mersobahis geri çekiliyordu.
Dev gövde, çukurun derinliklerine doğru çöküyor…
Binlerce yaratığın çığlığı yankılanarak kayboluyordu.
Çukur kapanmaya başladı.
Mersobahis son bir kez konuştu:
“Bu bitmedi…”
Ve karanlık tamamen gömüldü.
Ada kurtulmuştu—şimdilik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder